Hayrettin Nuhoğlu’ndan ‘Kanal İstanbul’ Eleştirisi: “İstanbul’un Havası, Suyu, Bitkisi, Böceği Kısaca Hayat Damarları Kesilmemelidir”
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerinde; Kanal İstanbul projesiyle ilgili “Bu yapılaşma olmamalıdır. Oradaki yerleşik halk yerinden edilmemeli ve İstanbul’un havası, suyu, bitkisi, böceği kısaca hayat damarları kesilmemelidir. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte gidecek olan bu iktidardan sonra, her şey olağana dönecek ve temelleri üzerine oturacaktır. O vakit bu ihanete ortak olanlar en azından mahcup olacaktır. Cezayı hak edenler de elbette cezasına katlanacaktır” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın bütçesi görüşülüyor. Komisyonda söz alan İYİ Parti İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu, şunları söyledi:
“BAKANLIĞIN EN AĞIR SORUMLULUĞU ‘KANAL İSTANBUL’ İSMİ VERİLEN SU YOLUDUR”
“Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yüklendiği en ağır sorumluluk bana göre ‘Kanal İstanbul’ ismi verilen, Marmara Denizi ile Karadeniz ortasında yapılması düşünülen su yoludur. Niye yapılmak isteniyor? Bu türlü bir gereksinim var mı? Yapılabilir mi? Yapılırsa sonuçları ne olur? Oraya harcanacak parayla daha acil, üstelik katma bedel yaratacak ve istihdam sağlayacak esaslı yatırımların yapılması daha yanlışsız olmaz mı? Yapılsın diyenlerle, yapılmasın diyenler ortasında, bugüne kadar bilimsel yahut siyasi olarak bir tartışma ortamı yaratılamamıştır.
11 yıldır giderek artan kararlılık sözleriyle daima gündemi işgal etmesine ve tekraren ihale tarihi verilmesine karşın ortada hala fizibilite raporu bile yoktur. ÇED raporundaki çelişkiler ve eksiklikler giderilmemiş ve memleketler arası kabul görecek bir nitelik kazanamamıştır. İhale evrakı yoktur, hasebiyle ihale şartnamesi, mukavele tasarısı, projeler ve iş takvimi de yoktur. İhale metoduna bile karar verilememiş, ihale bedeli hakkında değişken sözler kullanılmıştır. Marmara Denizi’ne imdat çağrısı yaptıran müsilajın bile kanalın yapılması ile çözüme kavuşacağı söylenmiştir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi en tepedeki yetkililer tarafından küçümsendi, yok sayarız denildi. Montrö’yü savunan büyükelçiler hakarete uğradı, amiraller sorguya çekildi, kimileri mahpusa atıldı. Rusya-Ukrayna Savaşı çıkınca da Montrö’ye sahip çıkılmaya başlandı. Küçümseyen o yetkililer tarafından önemi vurgulandı. Bütün bu gelişmeler olurken Cumhurbaşkanı’nın ‘Bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz’ kelamına tam da uygun olarak İstanbul’a en büyük ihanet yapılmaktadır. Bu ihanet Etraf ve Şehircilik Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmekte ve Kanal İstanbul denilen bölge yapılaşmaya açılmaktadır.
“HERKES BİLİYOR Kİ İSTANBUL RANTA KURBAN EDİLMEKTEDİR”
Bazı Arap televizyonlarında, kanal görüntülü arazi reklamlarının başladığı basında yer aldıktan sonra, ne yapılmak istendiği daha yeterli anlaşılmaya başlandı. Son 4 yılda, evvel 1/100.000 Ölçekli Etraf Tertibi Planı resen değiştirildi. Bu halde İstanbul’un anayasası değişmiş oldu. Uzun süre tartışılarak 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen planın değişmesiyle, büyük ihanet başlamış oldu. İtirazlara aldıran olmadı. 1/5.000 Ölçekli İmar Planı ve 1/1.000 Ölçekli Uygulama Planları da birebir sistemle değiştirildi ve itirazlarımıza karşılık bile verilmedi. Bölgede yaşamakta olan halk yerlerinden edileceğini anlayınca, toplu hareketlerle seslerini duyurdular. Yapılan haksız uygulama bir kere daha ortaya çıkmış oldu. Bu bölgede akıllı kent kurulacakmış, zelzeleye sağlam olacakmış üzere masallar ile algı yaratılmaya çalışılsa da herkes biliyor ki İstanbul ranta kurban edilmektedir.
“KANAL İSTANBUL YAPILACAK ALGISI SEÇİME KADAR DEVAM EDECEĞE BENZİYOR”
Kuzey Marmara otoyoluna ilişkin Sazlıdere Barajı geçişini sağlayacak köprü ile ilgili, ‘Kanal İstanbul’un temelini merasimle atıyoruz’ şeklinde açıklama yapılmasının da algıdan başka bir anlamı olmamıştır. ‘Bakın kanalı yapıyoruz’ izlenimi verilmek istenmiştir. Kanal İstanbul yapılacak algısı seçime kadar devam edeceğe benziyor.
2018’den bu yana kanalla ilgili bütün yanlışlıkları ortaya koyarak yapılmaması gerektiğini ve yapılamayacağını söz ettik. Temel niyetin de yapılaşmaya geçilerek rant peşinde koşulduğunu tez ettik ve haklı çıktık. Artık de söylüyoruz. Bu yapılaşma olmamalıdır. Oradaki yerleşik halk yerinden edilmemeli ve İstanbul’un havası, suyu, bitkisi, böceği kısaca hayat damarları kesilmemelidir. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte gideceğine inandığımız bu iktidardan sonra her şey normale dönecek ve temelleri üzerine oturacaktır. O zaman bu ihanete ortak olanlar en azından mahcup olacaktır. Cezayı hak edenler de elbette cezasına katlanacaktır.
“KANAL GEREKÇESİYLE BÖLGENİN YAPILAŞMAYA AÇILMASININ DA İSTANBUL’A İHANET OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUZ”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 100’üncü yıl bütçesi üzerinde konuşurken bir ihtar vazifesi de yapmak istiyoruz. Birçok parametrenin bilinmediği, bilim etraflarında gerektiği kadar tartışılmadığı ve mutabakat sağlanmadığı, kamuoyunda gereğince anlaşılmadığı, geriye dönüşü olmayan riskler taşıdığı, çok büyük bir bütçenin kelam konusu olduğu, buna karşılık kıymetli bir getirisinin net olarak açıklanamadığı, bu türlü büyük bir teşebbüsün uygulamaya konulmasını muhakkak gerçek bulmuyoruz. Kanal gerekçesiyle bölgenin yapılaşmaya açılmasının da İstanbul’a ihanet olacağını düşünüyoruz.”
